“...Uzaklar sana gelmez.
Sen uzaklara gidersin
Bak uzaklar da aştan anlar bayım...” *
Çook uzak ve kıvrımlı yolların ardında vahşi doğa, insanını
da kendine benzetir. Çetin şartlar insanı sertleştirir, hırçınlaştırır. O
topraklardan sürülüp savrulsan da mirası bâkidir. Yeşilin dışında kalanı arar
gözlerin. Bir damla yağmur yağsa sönecek gibidir ateşin. Heyecanlı ve telaşlı
olmamız bundandır. Büyük trajedileri sukûnetle karşılamamız da. Ölüm de doğum
da normaldir doğada. Gülmek de, ağlamak da. Bir tek gitmek zordur. Görünmez
bağlarla bağlısındır toprağa, suya ve hatta kuşun kanadına. Koca koca
betonların içinde mendil kadar bahçelere sığındın mı avunurum sanırsın. Hasret
uzak bir ülkedir artık.
Yollar ne kadar zorsa hevesin o kadar çoktur uzaklara
gitmeye. Çift şeritlere, büyük viyadüklere, ucuz uçak biletlerine erişim
arttıkça gitmek zorlaşıyor. Dar zamanlara sıkıştırtılmış küçük kaçamaklara bile
üşenir oluyor insan. Halbuki yaz/iş zamanı 2 ay, 3 ay kaldığım güzel günlerde;
sigara kokan otobüslerde, döne döne, saatlerce yol almak bile zor gelmezdi. Zor
olan gitmek değil, dönmekti. İneklerle birlikte derede yıkanmak varken dar
sokaklarda kedi peşinde koşmak neyime? Ya da çay alımda kesik çay yüklü kamyon
kasasına atlamak varken annemin israf olmasın diye doldurtmadığı küvette çimmek
neyime?
Şehre özgü telaşlardan arınmış kendince bir takvimi vardır
uzakların. Gün erken başlar. Adımlar yavaş ve kararlı, eller belde birbirine
kavuşmuş çıkılır yokuşlar. Sırtındaki sepeti koşarak taşıyan birini gördün mü
hiç televizyonda? Poşet mi? İşte o yok bayım! Zaten çöp de yok. Eski içdonindan
kilim, yolluk yapılır. Fındığın kabuğu
sobada yakılır. Ve bilmediğim daha nice şey nice başka şeye evrilir.
Sonra dizlerine yatarsın nenenin. Sana eski zamanların
masallarını anlatır. Gelmiş geçmiştir yamalı gençliği. Başını yasladığın yaşlı
dizlerden utanırsın. Gerçektir kaygıları. Senin kuruntuların eli saçında
gezdikçe uçar gider. Uzaktasındır. Uzaksındır artık.
27.05.2014
* Didem Madak – Siz Aştan N’Anlarsınız Bayım?